8. Uluslararası Beslenme ve Diyetetik Kongresi 4 -8 Nisan tarihleri arasında Antalya’da çok sayıda akademisyen, diyetisyen, beslenme bölümü öğrencileri, doktor ve firmaların katılımıyla, gerçekleşti Mezura ekibi olarak beslenme ile ilgili son gelişmeleri ve araştırmaları takip etmek üzere bizde oradaydık. Kongre de Sporcu beslenmesinden karaciğer hastalıklarına, sağlıklı yaşlanmadan bebek beslenmesine, gıda teknolojilerinden diyabete dair çok geniş yelpazede önemli araştırma sonuçları sunuldu. Ancak en çok ilgi gören ve üzerinde durulan konu “obezite” idi. Neden yemek yiyoruz önemli olan kalori almak mı yoksa haz mı? reklamların çocuklar üzerindeki etkisi nasıl gelişiyor? nasıl önlem alınmalı? hareketsizliğin önemli sonuçları oldukça dikkat çekiciydi.
Şimdi hareket zamanı!
Dünya Sağlık örgütü verilerine göre aktif olmamak her yıl 3 milyon ölüme yol açıyor. Türkiye’de aktif egzersiz oranı %20 -25 düzeyinde yani daha fazla harekete ihtiyacımız var. Diğer taraftan Amerika ile kıyaslarsak şöyle de bir tedbir alma şansımız var; Amerika’da obezlerin sayısı hafif kilolulardan fazla ülkemizde ise hafifi kilolu olanların sayısı obez olanlardan fazla. Yani hala hafif kilolu olanları obez olmada geri döndürme şansımız var burada besin seçimleri kadar egzersiz de çok önemli yani harekete geçmenin tam zamanı!
Haz ve beslenme
Haz içimizdeki ilk içgüdü olarak tanımlanıyor bu anlamda bütün seçim ve reddedişlerimizin başlangıcı diyebiliriz. Besinlere olan ilgimiz büyük ölçüde haz ile ilişkili, besin endüstrisi özellikle çocukları kullanarak haz biyolojisini kötüye kullanıyor ve bir anlamda çocuklar bazı besinlere bağımlı hale gelebiliyor. Araştırmacılara göre ödüllendirmek, pekiştirmeye yol açar ve bağlılık ile sonuçlanır. İştah ise bir tür besinlerin ödül olarak algılanması olarak tanımlanabilir. Yağ ve/veya şeker içeriği yüksek besinler tüketmek haz yolağını uyarır ve haz duygusunu pekiştirip yeniden arzulanmasını sağlar bu duruma ‘besin bağımlılığı’ denilebilir. Böylece kısır bir döngünün içinde kendimizi buluruz yani yüksek yağlı ve şekerli besinleri tüketmek beynimize ödül olarak iletilir ve sürekli yeme isteğine dönüşür. Bu nedenle özellikle besin seçimlerimizde lif ve su içeriğinin yüksek olmasına dikkat edilmesi öneriliyor
Çocukluk döneminde obezite
Son yıllarda çocukluk obezitesi artış göstermektedir ancak çocuklar, besin seçimlerinden sorumlu değildirler, hiçbir çocuk obez olmayı seçmez. seçimi genelde anne, baba, arkadaş gibi yönlendirmeler etkieler. Vücut ağırlığımız, %40-70 oranında genetik faktörler tarafından belirlense de yani anne-babadan gelen özellikler dışında geriye kalan kısım ise tamamıyla besin seçimlerimiz ile ilgilidir. Çocukların besin seçimlerinde vdeki alışveriş ve alışkanlıklarkadar çocuk kuşağında yer alan reklamlarında etkisi çok büyük.
Ülkemizde son 3 ayda 1340 saat gıda ile ilgili reklam yayınlanmıştır. dikkat çekici olarak bu reklamlar en sık hafta sonları ve okul çıkışları olan 16.00 -20.00 saatleri arasında gösterilmektedir. reklamların %30’u çocukları hedeflemektedir ve en sık çikolata reklamı yapılmaktadır. Reklamlarının %32,1’i gıda reklamları olup bunun %81’i ise yüksek kalorili, yağlı ve şekerli gıdalardır. 2015 yılı itibariyle Dünyada 700 milyonun üzerinde obez, 2,3 milyar bireyin ise fazla kilolu olacağı tahmin edilmektedir. Bunun yanında 900 milyardan fazla bireyde yetersiz beslenmektedir. Bu noktada çocuklar konusunda çok daha fazla hassasiyet ve doğru gıdaya yönlendirmeye acil ihtiyacımız var gibi görünüyor
Biyolijik ritm (kronobiyoloji)
Hepimizin bir biyolojik ritmi vardır ve bu ritm içinde özellikle uyku ile iligli yapılan çalışmalar obezite ile arasında yakın ilişki olduğunu göstermektedir. Jet lag, vardiyalı çalışma, uykusuzluk, gece yemeleri, gece ışık kirliliği ritmi bozanlar arasında sayılabilir. Işık ve beslenme ile açlık/tokluk, uyku/uyanıklık mekanizmamız etkileniyor. araştırmacılara göre yetersiz uyku iştahı tetikleyebiliyor melatonin hormonu da bu döngüde önemli rol oynuyor. aynı zamanda antioksidant etkisi olan bu hormounun eksikliği obezite de etken olabiliyor Bu ritmi düzenlemek için programlı egzersiz, sosyal temaslar, karanlık-aydınlık döngüsüne dikkat edilmesi gerekiyor. Özellikle gece yaşamı; geç kalkma, kahvaltının atlanması, geç öğle yemeği, melatonin ve leptinin az salgılanması ile birlikte hiperinsülinemi oluşup ve diyabet riski de artıyor. son çalışmalar erken kalkan bireylerin daha sağlıklı bir yaşam sürdüklerini göstermektedir.