
Gündelik hayatımızda yaşananlar bazen bizi sonuçlarıyla, bazen de süreçleriyle etkiler. Neler yaşadıklarımız, nasıl hissettiklerimiz ayırt edici olurken, bakış açımız, nasıl düşündüğümüz ise belirleyici oluyor.Hepimize uzun yıllardan beri tanıdık olan, masalsı hikâyeleriyle epeyce bilindik Yunan yazar Aseop’un bir hikâyesine, masalsı hikâyesine değinmek istiyorum. Su ve kara kaplumbağasının hikâyesi… Bir gün su kaplumbağası diğer hayvanlardan önce kendi hızıyla övünüyordu. “Bugüne kadar tüm hızımı ortaya koyduğumda hiçbir kez yenilmedim. Benimle yarışacak olan herkesle kapışabilirim” dedi. Kara kaplumbağası sessizce şöyle dedi, “Teklifini kabul ediyorum.” “Çok şakacısın” dedi su kaplumbağası; “seninle her şekilde yarışabilirim.” “Bu övünmeni ta ki yenene kadar kendine sakla” diye yanıt verdi kara kaplumbağası. “Yarışalım mı?” Böylelikle bir saat belirlendi ve yarış başladı. Su kaplumbağası neredeyse gözden kaybolurcasına, bir seferde hızlıca ileri atıldı, ancak sonra durdu ve kara kaplumbağasını küçümseyerek, yere uzanıp kestirmeye başladı. Kara kaplumbağası ağır ağır ilerledi, ilerledi ve su kaplumbağası birden kısa uykusundan uyandığında, kara kaplumbağasının bitiş çizgisine ne...

Zihin ve beden birbirleriyle sürekli iletişim ve etkileşim halindedir. Bu iletişime bazen biz de dahil oluruz, bazen hiç de farkında olmayız. Zihin ve bedenin ilişkisi, sağlık ve duygular üzerinde epeyce etkili. Zihin ve beden ikilisinin hislerimiz ve sağlığımız üzerinde etkisi çok büyük. Yakın zaman öncesine kadar, bilim insanları zihin-beden arasındaki ilişki hakkında her ne kadar şüpheci davranmış olsalar da, son birkaç senedir bu ikilinin insan sağlığı üzerinde oldukça etkili olduğunu kabul ettiler. Bağışıklık sisteminin, sinir sistemine kadar, yani doğrudan beyne bağlayan sinirlerin varlığını keşfetmişlerdir. Bilimde diğer bir buluş ise, beyin ile vücudun hücreleri arasında mesaj taşıyan ve böylece sürekli iletişim halinde olmasını sağlayan moleküllerin keşfedilmesidir. Yaşadıklarımız, bizi ilk önce duygusal olarak etkiler. Ya duygularımızın farkında oluruz, ya da olmayız. Eğer farkında olursak, bedenimizle ilişkimiz başlar. Hem kendimizi, hem de yaşadıklarımızı çok daha kolay anlayabiliriz, yaşadıklarımıza çok daha kolay anlamları yükleyebiliriz.Eğer farkında değilsek, işte o zaman bedenimiz kendisini korumak için savunmaya...
Geçen ayki bültenimizde, stresin hayatımızdaki yerinden ve belirtilerinden bahsetmiştim. Stres, dozuna göre bizi verimli hale getirebilir. Ancak bazen de çok daha kaygılandırabilir. Stresin bizim üzerimizdeki etkilerini, mümkün olduğunca kendi kaynağında çözümlemede fayda var. Bu şekilde hayatımızın diğer alanlarında daha rahat ve etkili olabiliriz. Özel yaşamımızda, iş yaşamımızda, ya da sosyal yaşamımızda stresli olma halimizle baş edebilmek için çeşitli farklı yöntemler vardır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz: 1. Bedene yönelik yöntemler, beslenme davranışımızı da yakından ilgilendirdiğinden, çok önemli bir role sahiptir. Stresle baş ederken, bedenimizle nasıl başarabiliriz bunu? a) Nefes egzersizleri ve Gevşeme yöntemlerini uygulayarak. Günde 5-15 dakikayı kendimize ayırmak, bedenimize yönelmek ve bedenimizi rahatlatmak, hem zihnimize, hem de bedenimize yapacağımız en iyi dinlenme yöntemi olacaktır. Bu şekilde kendimizi daha dingin ve kaygısız hissedebiliriz. b) Düzenli spor yaparak. Hareket etmek, kan dolaşımını da hızlandırdığı için, kas gerginliğini azaltmakta faydalıdır ve kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlar. c) Düzenli ve sağlıklı beslenerek. Beslenmemizde omega açısından...
Stres hayatımızın her alanında, sıklıkla karşılaştığımız bir durum. Stres bir yandan bizim hayatımızı zorlaştıran, daha az keyif almamıza sebep olan bir durumken, bir yandan da yaşamımızı daha anlamlı, verimli, kaliteli hale getirmede önemli etkenlerden birisidir. Peki ne anlama gelir stres? Stres ne demektir? Stres, vücudun içsel ve dışsal uyaranlarına verdiği tepkidir. Dışsal uyaranlar, herhangi bir ülke ya da şehir değişikliği, geçiş dönemlerinde yaşanan okul ya da iş değişikliği, ya da çok sevilen bir eşyanın kaybolması gibi durumları kapsar. İçsel uyaranlar ise fiziksel ve ruhsal olarak duyulan rahatsızlıklardır. Bu uyaranlar tehlikeli olmaya başladığında, vücut kendisini korumaya çalışarak, savunmaya geçer. Bu savunma “ya savaş, ya kaç” ikilemiyle olur. Vücut ya stresin kaynağıyla savaşmaya çalışır, ya da ondan kaçar. Bu durum, stresin fiziksel belirtilerinden birini oluşturmaktadır. Peki, stresin diğer belirtileri var mıdır?Stresin belirtileri nelerdir? Stres, belirtilerini üç farklı alanda gösterir. Bunlar; Fiziksel belirtiler: Çarpıntı, baş ağrısı, mide ya da sindirim bozukluğu, uykusuzluk ya...

Geçen ay amaç (isteklerimizin nedenleri) belirleme yöntemleri üzerinde durmuştum. Bu ayki bültenimizde, bundan sonraki adımları sizinle paylaşmak istiyorum. *Amaçları belirledikten sonra hangi yolları takip etmeliyiz? *Amaçlarımıza ulaşmak için neler yapmalıyız? *Neler sayesinde vazgeçmeyiz? sorularına cevaplarını paylaşacağım. Bu konularla ilgili daha önceden de bilgi sahibi olmuş olabilirsiniz. O nedenle, teknik bilgilerin yanı sıra, “nasıl”lar üzerinde durarak, uygulanabilir yöntemlerle size ışık tutmaya çalışacağım. Öncelikle çok istediğimiz herhangi bir şeye, örneğin kilo vermek, spor yapmaya başlamak, verdiğimiz kiloları korumayı istemek vb. gibi faaliyetlere karar vererek, amaç belirlemek çok önemli bir başlangıç. Burada bahsettiğim arzularımızın nedenlerini, örneğin, neden kilo vermek istediğimizi, neyin bizi mutlu edeceğini bilmek ve ona doğru ilerlerken motive olmak, yolun geri kalanını yürümemizi oldukça kolaylaştırıyor. Çok büyük bir adım olan amaçlarımızı belirledikten sonra, aklınıza bunları “nasıl” gerçekleştireceğiz sorusu gelebilir. Bunun için ilk önce yapılması gereken, amaca giden hedefleri saptamaktır. Örneğin, amacınız diyelim ki, verdiğiniz kiloları korumak.Bunun için uygulamanız gereken beslenme programını bilebilirsiniz,...

Genelde hepimizin yaşamda beklediğimiz üç şey var: Sağlık, başarı ve mutluluk. Yaşamın birçok alanında başarı isteriz ancak, bu günkü konumuz sağlıklı yaşamı sağlayan doğru ve ölçülü beslenme, diyet yapma, verilen kiloları koruma ile ilgili olan bir başarı. Bazı kişiler başarmaya çalıştıkları şeyin küçük veya büyük bir şey olduğuna çok da takılmadan, aynı disiplinle onu başarmaya çalışırlar. Önemli olan başarmaktır ve başarılı olmak için gerekli prensipler hep aynıdır ve uygulayarak, başarıya ulaşırlar. Kaybetmek gibi bir alternatifleri yoktur. Onlar başarılı kişilerdir. Başarı şans mıdır? Ancak, bazı kişiler de, başarıyı bazı insanların şansı gibi görür ve kendilerinden yana olmadığına inanırlar. Onlar genelde başarılı olmaya odaklanmaktan çok, başarısız olmamak için çabalarlar. Hak ettiklerine inandıkları başarı geciktikçe sabırsızlanmaya başlarlar. Önlerine çıkan zorluklara göğüs germek ve özverili davranmakla, başarının bedelini ödediklerini zanneder, olaylar istedikleri gibi gitmediğinde de, alınyazılarını veya şartları bahane ederler.Yakın bir arkadaşımla, pilav pişirmeyi yeniden öğrenme konusundaki yaptığımız sohbetimizi (onun da iznini alarak) bugünkü yazı...

Her gelen yeni sene bizim hayâllerimizin bazılarına kavuşmamız için umut verebilir. Biz bütün hayâllerimize kavuşabilir miyiz? Tabii ki hayır. Ama “hiç” hayâl kurmazsak, büyük bir ihtimalle kavuşacağımız da “hiç” olacaktır. Bir kursu bitirmek, yeni bir dil öğrenmek, bir seyahate çıkmak, kilo vermek, daha iyi insan ilişkileri geliştirmek… Bunların her biri kendi içinde bir hayâldir. Hayâllerin amaç ve hedeflere dönmesi gerekir. Yoksa bir rüya, basit bir istek olarak kalırlar. Eminim, sizin de bazı hayâlleriniz vardır. Ben bu yazımda, hayâllerin basit istek ve arzu olarak kalmaması, amaç ve hedeflerin belirlenmesinde yardımcı olacak bazı bilgileri paylaşmak istedim. Hayâlimize Nasıl Ulaşırız? Yaşamda birçok hayâlimiz olsa da, bazıları daha önemlidir, önceliği vardır. Benim deneyimlerim, aynı anda iki ya da daha fazla konuya odaklanmanın zor olduğunu, o nedenle, hayâllerimizi önceliklerine göre sıralamaya çalışmanın daha doğru olduğunu gösterdi. Hayâlimizi gerçekleştirmek için ilk yapmamız gereken şey, “amac”ımızı bulmaktır. Çünkü amacımız güçlü değilse, vazgeçme duygumuz güçlenir. Hayâlimiz daha fit,...

Diyet yapan birçok kişi açlığa dayanamadığı ya da sadece mönülerden zorlandığı için vazgeçmiyor. Vazgeçmesinin en önemli gerçek nedenlerinden biri psikolojiktir. Diğer önemli neden de, özellikle zamanı kıt kişilerin diyet programında yer alan malzemeleri temin etmek ve hazırlamakta zorlanmasıdır. Vazgeçenler ya sıkılıyor veya kilo kaybetme hızından tatmin olmuyor. Bazıları da “suçluluk duygusu” ile bir anlık düşüş yaşıyor veya devam etmek için kendisini çok “mahrum” hissedip dönüş yapıyor, vazgeçiyor. Sonra da birçoğu başarısızlığını açıklamak için, diyetisyeni, diyet programını, yaşam şartlarını veya kilo vermeye müsait olmayan bünyesini suçlayabiliyorBu tarz birçok kereler kendisini tekrar ediyor. Sonuç olarak bazı kişiler kendisine zor gelenin gerçek nedenini hiçbir zaman kavrayamadan, yıllarca diyetisyen diyetisyen gezip, kilo vermeye çalışıp, başarısız oluyor. İnsanların diyet yaparken psikolojik zorlukların göz ardı edebiliyorlar: Psikolojik nedenleri üç ana grupta toplayabiliriz: Kilo kaybetmenin diyet yapan kişiye ne kazandıracağının (amacın) bilinmemesi İster 5 ister 50 kilo verilmek istensin, yeme alışkanlıklarının ve belki birkaç diğer yaşam tarzı...

Çevresel faktörlerin, kilo alımımıza olan etkisini artık hepimiz biliyoruz. Bu çevresel faktörlerden birisi de , “arkadaş”larımız olabilir. Örneğin; arkadaşınızla randevulaştınız ve dışarıya çıkıp yemek yiyeceksiniz. İşte tam da burada çok dikkatli olmak gerekiyor; çünkü arkadaşlarımız yemek düzenimizi ya alt üst edebilir ya da tam tersi, kuvvetlendirebilir veya etkilemeyebilir. Son yapılan araştırmalar gösteriyor ki, kimle birlikte yediğiniz, ne yiyeceğinizin seçimi konusunda oldukça etkili oluyor. Yemek yediğiniz kişi eğer büyük bir porsiyon yemek ısmarlıyorsa, sizin de etkilenip aynı büyüklükte yemek ısmarlama ihtimaliniz oldukça yüksek. İnce ama çok yemek yiyen biriyle yemeğe gitmek ise, sizin de aşırı yemek yemenize neden olabiliyor.Bu konuda yapılan çalışmalardan birinde film izleyen 210 kolej öğrencisi kilolu arkadaşlarıyla yan yana (partner olarak kabul ediliyor) oturtulmuşlardır. Araştırma sonuçlarına göre, öğrencilerin arkadaşlarının aldığı büyüklüğe çok benzer yiyecek aldıkları görülmüştür. Bununla birlikte araştırmacılar, yemek yerken arkadaşların yemek seçimlerinin önem taşıdığını bulmuşlardır.Diğer bir çalışmada da, araştırmacılar 32 yıl boyunca on binin üzerinde kişiyi...
Bayramda ikram edilenlere ve içimizdeki “ye” diyen sese “hayır, teşekkür ediyorum” demek zor. Ancak, “ya hep, ya hiç” veya “battı balık…” gibi düşünce kalıpları yerine, “… yaparsam daha iyi” mantığı, bayram sonrası sizi çok rahatlatacak bir düşünce tarzıdır. Bayramın en güzel yanı birçok kişinin ailesini ziyarete etmesi ve bayram sofralarında en güzel yiyecekleri tüketmesidir. Sohbetler de cabası. Ancak sofrada geçirilen zamanın uzun olması nedeniyle, yemek miktarları fark etmeden artabilir ve yapılan her yemeğin tadına bakma arzusu, yemek bitiminde tıka basa doyup, nefes almakta dahi zorluk çekmemize neden olabilir. Sonucunda mide yanmaları ve bağırsak problemleri de açığa çıkabilir. O nedenle yeme disiplininizi olabildiğince korursanız, bayram sonrası rahat edersiniz. Ramazandaki uzun süreli açlık nedeniyle, metabolizma hızının yavaşlamasına bağlı olarak, daha hızlı kilo alınmaktadır. O nedenle, Ramazan Bayramını toparlanma dönemi olarak değerlendirmeye çalışabilirsiniz. Bayramda 2 -3 günde kilo alınmaz diye düşünenler, yemek çeşitlerinin, şeker ve şekerli besin tüketiminin, porsiyon miktarlarının artması nedeni ile,...