Genelde hepimizin yaşamda beklediğimiz üç şey var: Sağlık, başarı ve mutluluk. Yaşamın birçok alanında başarı isteriz ancak, bu günkü konumuz sağlıklı yaşamı sağlayan doğru ve ölçülü beslenme, diyet yapma, verilen kiloları koruma ile ilgili olan bir başarı.
Bazı kişiler başarmaya çalıştıkları şeyin küçük veya büyük bir şey olduğuna çok da takılmadan, aynı disiplinle onu başarmaya çalışırlar. Önemli olan başarmaktır ve başarılı olmak için gerekli prensipler hep aynıdır ve uygulayarak, başarıya ulaşırlar. Kaybetmek gibi bir alternatifleri yoktur. Onlar başarılı kişilerdir.
Başarı şans mıdır? Ancak, bazı kişiler de, başarıyı bazı insanların şansı gibi görür ve kendilerinden yana olmadığına inanırlar. Onlar genelde başarılı olmaya odaklanmaktan çok, başarısız olmamak için çabalarlar. Hak ettiklerine inandıkları başarı geciktikçe sabırsızlanmaya başlarlar. Önlerine çıkan zorluklara göğüs germek ve özverili davranmakla, başarının bedelini ödediklerini zanneder, olaylar istedikleri gibi gitmediğinde de, alınyazılarını veya şartları bahane ederler.Yakın bir arkadaşımla, pilav pişirmeyi yeniden öğrenme konusundaki yaptığımız sohbetimizi (onun da iznini alarak) bugünkü yazı konusu olarak sizinle paylaşmak istedim. Arkadaşım kendisini başarıya tutkun ve hırslı bir insan olarak tarif ediyor. Ancak, bazı konularda beklediği başarıları uzun yıllar gerçekleştirememek yüzünden oldukça mutsuz zamanlar yaşamış. Bunun nedeni olarak da kaderini, şansızlığını (?) suçlamış. Bunları değiştirmek için o konularda çok kitap okumuş. Katıldığı sayısız seminerde kendi ifadesi ile belki de bilmediği bir gizemi yakalamak için kulaklarını dört açmış. Arkadaşım sonunda bir mucize gerçekleştiğini, bu bilgi yoğunluğundan süzülenlerin kendisine çok şey öğrettiğini ve aldığı olumlu sonuçların arttığını söyledi. Bundan sonrasını kendi ağzından dinleyelim:
“Benim yaşamımı değiştiren, yaptıklarımın daha olumlu sonuç doğurmasını sağlayan ne oldu diye çok düşündüm. İnanılması zor ama, her şey uzun yıllardan sonra güzel pilav pişirmeyi başarmamla oldu.. Evet, güzel pilav pişirmeyi başarmak başarı yolculuğum boyunca diğer başarmak istediklerimde bana örnek oldu, ışık tuttu.
Uzun bir süre ben iyi pilav pişiremedim. Bana defalarca tarif ettikleri halde… Çünkü tencereyi ocağa koyduktan bir süre sonra kapağı kaldırıp kontrol ediyordum. Eğer suyunu az buluyorsam ilâve ediyordum. Akşama da lâpa yiyorduk. Lâpa olacağından şüpheleniyorsam da, ateşi açıyordum. Pilavın dibini tuttuğunu söylememe gerek yok herhalde…
Bugün ise gayet güzel pilav pişiriyorum. Neden mi? Pirinç aynı pirinç, tarif aynı tarif. Değişmediler. Ben değiştim, sonuç değişti.
Öncelikle, güzel pilav pişirmeyi istedim. Çok istedim. Çünkü başaramadığım zaman çok üzülüyor, utanıyordum.
İlk öğrendiğim, belki de en önemlisi, pilav pişirmek hakkında bildiklerimin genelde yanlış olduğunu, hatta aslında hiçbir şey bilmediğimi kabul etmem gerektiği oldu. Deneyimlerim yeni bir şey öğrenirken ilk yapmamız gerekenin, o konuda bütün bildiklerimizi unutmak olduğunu öğretti. Çünkü bir şeyi yeniden öğrenmeye çalışmak, en baştan öğrenmeye çalışmaktan çok daha zor. Zira sorun asla yeni, değişiklik yaratan bilgilerin zihnimize nasıl katılacağı değil. Eskilerin nasıl dışarı atılacağı. Ben de pilav yapmak hakkında tüm bildiklerimi unuttum, sıfırdan başladım.
İkincisi, başarıyı beklediğimi fark ettim ve yanlıştı. Çünkü “o” beni bekliyordu. Her şey bana bağlıydı. Sadece ben yaparsam olacaktı. Yapmazsam da… Yani, pilavın güzel olmasını tesadüfe bırakmadım, olacağına inandım. Kendime güvendim. Güzel yapanların benden ne farkı vardı ki, doğru yaptıktan sonra…
Bir başka öğrendiğim de, bir şeyi istemek hatta çok istemek yetmiyordu. İsteklerim amaç ve hedeflere dönüşmeliydi. Ben daha “amaç nedir? Amaca mı hedefle gidilir, hedefe mi amaçla gidilir?” sorularının cevabını bile bilmiyordum. Birçok amacım var zannettiğim halde, yokmuş.
Pilav pişirirken de amaç gerekirmiş. Meğer amaç güzel pilav pişirmek değil, “neden” güzel pilav pişirmek istediğimmiş. Yani başararak, artık beceremediğim için üzülmemeyi ve utanmamayı çok istedim.
Aslında başarısız insan olmadığını, vazgeçen insan olduğunu ve benim de güçlü olmadığı için amacım yerine binlerce bahaneyi seçtiğimi, kendimi bu amaçsız/vazgeçen gurubuna soktuğumu gördüm. “Pirinç kötü, tarifi eksik veriyorlar, ben başaramıyorum” diye düşünerek artık yapmaktan vazgeçerek, pilavı birilerine yaptırıyordum.
“Şans”, “fırsat” sadece “amaç” olduğu zaman yakalanıyormuş. Yoksa onun adı fırsat değil, arkasından el salladığımız “güle güle kaçan fırsat”mış. “Keşke”ler o zaman doğuyormuş.
Bugün ise, bütün bu öğrendiklerimi, özellikle belirlediğim bir ‘amaç’ı sağlıklı beslenmeyi, kilo vermeyi ve verdiğim kiloları korumayı başarmak için kullanıyorum. Evet, bugün bazı küçük başarılarım durumumu düzeltti. Değişmek de beni…”